30 Mayıs 2008 Cuma

EDİRNE GEZİSİ...

Hafta sonu eşimin öğretmen arkadaşlarıyla birlikte Edirne'ye gittik... Tabii Berk beyi bırakacağımız kimse olmadığı için bizimle geldi. Sabah erkenden kalktık ve Bünyamin'in okulunda buluştuk yol arkadaşlarımızla:) Eğlenceli bir grup oldu... Gülüşmeler, sohbetler arasında molaya kadar gittik. Bu esnada Berk 3 kere falan emmiştir beni. Zaten biraz rahatsızdı ve minibüste kucağımdaydı. Bu nedenle iyice yapıştı bana. Ağzında hep memme memme lafı vardı. Zorlukla da olsa emzirmeyi başardım her istediğinde...


Babasının okulunda Berk!! Yaramazlık yapmış da ceza almış öğrenci gibi:P





Molada kahvaltımızı yaptık:) Akşamdan yapılan poğaça ve kek çok işe yaradı:P Tekrar yola koyulduk. Berk'i zapdetmek zor oldu. Bereket çeşit çeşit oyuncaklar almıştım yanıma idare etti yavrucağım... Bir ara elindeki minik topu herkesin kafasına fırlatıyordu:P Herkes çok sevdi oğluşumu. Ne kadar sakin ve akıllı bir çocuk olduğunu söylediler. Biz de, alışsın size o zaman görürsünüz sakinliği diyerek gülüştük eşimle:)




Edirne çok güzel ve sakin bir şehir... Tur rehberimiz ilk önce bizi Şükrü Paşa anıtı ve Balkan Savaşı Müzesi'ne götürdü. Şükrü Paşa Edirne'yi 5,5 ay kahramanca savunmuş ve aşağıdaki sözlerle vasiyetini belirtmiş...

'' Düşman hatları geçtikten sonra ölürsem kendimi şehid olarak kabul etmiyorum. Beni mezara koymayın. Etimi itler ve kuşlar çeke çeke yesinler. Fakat müdafa hattımız bozulmadan şehid olursam kefenim, lifim, sabunum çantamdadır. Beni bu mahalle gömeceksiniz ve gelen nesiller üzerime bir abide dikeceklerdir."

Vasiyeti üzerine de İstanbul Merkezefendi'de olan naaşı Edirne'ye taşınmış... Üzerine de bu anıt yapılmış... Anıta yaklaşınca sesli olarak vasiyeti dinliyorsunuz ve tüyleriniz diken diken oluyor...




Daha sonra Edirne'nin savunulduğu mevzileri gezdik... Ne şartlar altında savaştıklarına şahit olduk. Gerçekten de güzel bir müze yapılmış. Herşey canlı gibiydi. Beni en çok etkileyen ise askerlerin koğuşları oldu:( Daracık bir odada 3 asker:( Kimbilir neler yaşadılar içlerinde... Ailelerini, sevdiklerini bırakıp geldiler vatan savunmasına:(


Alttaki resimde gördüğünüz makine, askerlerin yemeklerini pişirdikleri fırınlar...





Kadın ve çocuklar da savaşa dahil olmuşlar... Ellerinde mermiler, kağnılarla yaralı asker taşıyanlar... Herşey çok etkileyiciydi...




Müzeden çıkınca, Edirne denince ilk akla gelen yer olan Selimiye Camii'ne gittik... Mimar Sinan'ın 80 yaşında yaptığı ''ustalık eserim '' dediği muhteşem yapıt!! Edirne'ye girince bizi karşılamıştı 2 minaresiyle... Ama yanına gidince minarelerin 4 olduğunu gördük. Minareler Edirne'ye giriş yollarından bakılınca iki minareymiş gibi görünsün diye simetrik olarak oturtulmuş...





Tabii ki ters lale!!! Caminin içinde müezzin mahfilinde bulunuyor... Ters laleyle ilgili çeşitli söylentiler var. Ama en bilineni, camiinin yapılacağı mevkii bir kadına ait lale bahçesiymiş. Mimar Sinan burada camii yapmak istediğini padişaha söylemiş. Ama kadın bahçesini vermek istememiş. Israrlar sonunda kadın bahçeyi vereceğini ama içine kendisini hatırlatan bir iz yapılmasını istemiş... Mimar Sinan 'da lale bahçesini anımsatan lale figürünü işletmiş ama ters olarak... Sebebi de kadının aksiliğini simgelemek!! Tabii ters laleyle ilgili bir diğer rivayet de yapıldığı zamandan beri lalenin aşağıya doğru kayması... Dibe inince kıyamet kopacağına inanılıyormuş...


Selimiye'den sonra Eski Camii'ye gittik. Eski Cami'de en çok dikkat çeken, girişinde bulunan Allah ve Muhammet yazıları... Gerçekten muhteşemdi... Tabii caminin içinde de hat sanatının harika eserleri vardı...









Biz gezerken Berk de bizimle gezdi tabii:) Ama Selimiye Camii'ne giremedi maalesef:( Arabasında uyuyordu... Eski Camii'de uyandı ve biz namaz kılarken dolaştı...


Üç Şerefeli Camii'yi çok beğendim ben. 4 minaresi birbirinden farklı şekillerde yapılmış. En güzeli buydu... Tadilatta olduğu için içine giremedik ama mükemmel kapısını gördük...






Bunca geziden sonra, yorulan ayaklarımızı dinlendirip acıkan midelerimizi doyurmak için Edirne'nin meşhur ciğer tavacılarından birine oturduk:P Tabii bendeniz ciğer yemediğim için sadece tadına baktım. Biz oğluşumla köfte yemeyi tercih ettik. Tabii Berk yemekten çok etrafta dolaşmayı ve Edirne sokaklarını talan etmeyi daha çekici buldu:)




Parke taşları bile inceledi oğlum:P




Karnımızı güzelce doyurduktan sonra II. Bayezid Külliyesi Sağlık Müzesi'ne gittik. Hastaların su ve müzik sesiyle nasıl tedavi edildiklerini anlatan bir sinevizyon izledik. Odaları tek tek gezdik, temsili olarak canlandırılmış tedavi şekillerini bile gördük...





Sazende ve hanendeleri gördük. Su sesi ve hafif bir müzik eşliğinde... Hangi makamın hangi rahatsızlığa iyi geldiğini anlatan yazıları okuduk...







Odalarda bulunan hastalardan en ilgi çeken tasvir buydu... Kafayı yemiş abi görüldüğü üzere:P Kara sevdaya tutulmuş hastalar bile vardı:P





Külliyenin bahçesinde bulunan bu şiir çok etkileyiciydi...





Berk yorulduğu zamanlarda kah benim kah öğretmen arkadaşların kucağında dolaştı her yeri... Akşama doğru iyice huysuzlaştı ve yaramazlığa başladı. Uykusunu iyi alamamış olmasının etkisi büyüktü tabii:( Diğerleri gezerken biz oğlumla dinlenmeyi tercih ettik bazen...





Buradan çıkınca Meriç nehri kıyısı boyunca ilerleyerek Lozan Anıtı'na gittik. Ama Berk uyuduğu için ben inemedim minibüsten:(


Meriç nehri kıyısındaki çay bahçelerinden birinde çay molası verdikten sonra Edirne merkezine döndük. Camii çıkışında ikram edilen, benim daha sonra adının kavala kurabiyesi olduğunu öğrendiğim kurabiyelerin peşine düştük:) Herkes badem ezmesi alırken biz kurabiye almayı tercih ettik. Netten tarifini buldum hatta. Evde deneyeceğim hafta sonu:P


Ve dönüş yolu:( Güzel, hareketli, eğlenceli ama yorucu bir günden sonra dönüş yolu eziyetliydi benim için. Berk minibüste iyice sıkıldı ve zapdetmek zorlaştı. Bazı hocaların kucağına gitti ama her seferinde geri geldi:P Saatler geçmek bilmedi:(

Oğlum bana çok bağlandı bu ara. Anneciğine öyle bir sarılıyor ki sımsıkı:) Koparamıyoruz:P